Ünlü kuaför Cici’den 5. Köye Dönüş Festivali”

Sıradaki içerik:

Ünlü kuaför Cici’den 5. Köye Dönüş Festivali”

e
sv

KOÇ BAŞLI MEZAR TAŞLARI NE ANLAMA GELİYOR?

06 Eylül 2019 11:06
avatar

hclife

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

KOÇ BAŞLI MEZAR TAŞLARI NE ANLAMA GELİYOR?

Ömer Faruk Kızılkaya

06 Eylül 2019 Cuma 10:42

27 Ağustos Salı, gece 23.00’e doğru tanımadığım bir numaradan bir video geldi. İzlediğimde koç başlı mezar taşlarını gördüm. Vakit kaybetmeden numarayı aradım.  Karşımdaki sesin sahibi Tortum’un eski Özel İdare Müdürü Ömer TORTUMLU idi. Özel İdareler kapatılınca ESKİ’ye geçmiş ve orada idari bir göreve getirilmiş. Bana, içme suyu hattı döşerken muhtarın talebi üzerine bir çukuru kapatmak için dozerin hamle yaptığını ve oradan koç başlı mezar taşları çıktığını, bunları ne yapacaklarını araştırırken benim onlarla ilgili çalışmalar yaptığımı duyduğunu, o yüzden de bana ulaştığını, anlattı.

Hemen Müze Müdürümüz Sayın Hüsnü GENÇ ile irtibata geçerek durumu ona anlattım, sabah erkenden de dilekçe ile olayı resmiyete döktük. Öğlede bölgeye intikal ettiğimizde manzara müthişti. Koç başlı mezar taşlarının en orijinallerini sağlam bulmuştuk. Bu, bizim için oldukça önemliydi, zira birileri coğrafyamızdaki koçların kafalarını kırıyor veya kırdırıyordu. Koçların üzerlerinde Türk tamgaları bulunuyordu, bu da bizim için çok önemliydi. Üzerinde haç motifi bulunan koç bizi Kıpçaklara yönlendirirken çanak çömlek parçaları Demir Çağı’nı işaret ediyordu. Bu ikisi arasında ne fark vardır, derseniz açıklayayım: Kıpçak olursa Orta Çağ, Demir Çağı olursa İskit Türklerine inmiş oluruz.

Haberi biraz takip ettim, haç motiflerinden ötürü kafası karışık olan insanımız olduğunu gördüm. Onlar için bazı noktaları açıklamak istiyorum: Türkler, haç motifini çok eskilerden beri kullanmışlardır. Bizdeki anlamı ile Hristiyanlardaki anlamı aynı değildir. Örneğin “gamalı haç” dediğimiz haç motifi dünya genelinde Nazi Almanya’sını çağrıştırırken bizde Proto Türklerden beri kullanılan “oz” tamgasıdır. (Bu konu ile ilgili araştırma yaparsanız internette bol miktarda bilgiye ulaşabilirsiniz.) Türk tamgalarını incelediğimizde de haç şeklinde çok sayıda tamga görmekteyiz. O yüzden her gördüğümüz haçı Hristiyanlara, özellikle de Bizans ve Ermeni’ye atfetmemek lazım diye düşünüyorum.

Yine haç konusunda bir başka bilgi de Kıpçak Türklerinin bu bölgede yaşamış olmaları ve Hristiyan olmalarıdır. Yani haç görünce Hristiyan zannedip kırmaya çalışmak, kendi ecdadımızın yadigarlarını kendi elimizle yok etmemiz demektir.

Bu konudaki bir diğer yanılgımız ise bunları Akkoyunlu- Karakoyunlu devletlerine mal etme çabamızdır. Olaya sadece şu açıdan bakarak bile soru işaretlerini ortadan kaldırabiliriz: Bu devletler Müslümandı, taşların üzerinde ise haç motifleri var. Bu da gayrimüslim olduğunu gösterir. Dolayısıyla haç motifleri eğer tamga şeklinde değilse Hristiyan Kıpçak Türklerini işaret eder.

Koçlar bizim tapu senedimizdir!

Peki, bu koç heykelleri neden bu kadar önemlidir, hiç merak ettiniz mi? Olayı Ahmet Hamdi TANPINAR’ın eşsiz eseri “Beş Şehir”den hareketle anlatayım:

Mütareke yıllarında Ermeni meselesi dolayısıyla Erzurum’a gelmiş olan Amerikan heyetine o zamanın Belediye Reisi Zâkir Bey’in verdiği cevabı kim hatırlamaz? Tercümana:

“- Dilmaç, bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. Ben kısa bir misalle Erzurum’da ekseriyet kimlerdeydi, generale anlatayım.” diyerek heyeti oturdukları evin penceresine götürmüş,

“- Bakın, demiş, şurada bütün şehri saran bir taşlık var. Onun da ortasında yirmide biri kadar duvarla

 çevrilmiş bir yer var. O büyük taşlık Müslüman mezarlığı, o küçüğü de Ermeni mezarlığıdır: Bunlar kendi ölülerini yemediler ya!”

Erzurum’da Türklerin daima ezici bir çokluk hâlinde yaşadıkları bin türlü şekilde gösterilebilirdi. Zâkir Bey’in hazır cevaplılığı bunların en kısasını, itiraza yer bırakmayanını bulmuştu.

TANPINAR, Erzurum’un  Türk yurdu olduğunu odasından çıkmadan zekasıyla ispatlayan Zakir Bey’in ve bu örnek üzerinden Erzurum insanının mizahi yapısını ve hazır cevaplılığını  anlatırken bize de müthiş bir ders veriyordu.

Gerek PKK gerek Ermeniler gerekse Batı dünyası bizi bu topraklarda işgalci olarak görüyor ve göstermeye çalışıyor. Hepsi bizim 1071 yılında buraya geldiğimizi söylüyor. Oysa koç başlı mezar taşları bunun tam tersini söylüyor. Bizim ecdadımızın bu topraklarda çok daha eski dönemlerden beri var olduğunu gösteren ne kadar delil varsa bilinçli olarak yok ediliyor, ettiriliyor.

Koç başlı mezar taşları şehrimizde çok fazla iken şu an büyük çoğunluğu çalınmış, satılmış, kırılmış durumda. Aziziye Belediyesi tarafından hazırlanan Taş Eserler Müzesi kapsamında bu eserleri kurtarabilmek adına büyük uğraş veriliyor. Ben de dolaylı yoldan işin içindeyim, her hareketten haberim oluyor. Fırsat bulunca ben de onlarla gidiyorum. Köylülerin genelde söyledikleri bir şey var: Biz bir Ermeni ile (veya Yahudi ile) görüştük, dedi ki “Onu kırın, içinde altın var./ Bunların birinin içinde altın var ama hangisinde olduğunu demem.”

Gözünü para bürümüş olan halkım, mantığını kiraya vermiş; elin Ermenisinden medet umar olmuş. Ermeniler bize tapu senedi niteliğindeki eserlerimizi kendi elimizle kırdırıyor. Ben bunda köylüyü kınamam, ben asıl halkı bilinçlendirmesi gerekip de işini yapmayan makam ve yetki sahiplerini kınarım. Yeni Müze Müdürü Hüsnü GENÇ’in bu amaçla köylere gittiğine bizzat şahidim. Daha öncesi içinse “Müzeye gittik, onlar bize yaramaz.” dediklerine bizzat şahidim hatta bir tanesini kameraya çektim. (İsteyene verebilirim.)

Bizim Ahmet Hamdi TANPINAR’ı okumadığımızın, Zakir Bey’i anlamadığımızın ama elin Ermenisinin ve Yahudisinin nasıl dikkatli okuduğunun ispatıdır, koçların kırılması. Hele hele kırılmış koçların üzerlerindeki tamgaları görünce cehaletin, sorumsuzluğun, görevi kötüye kullanmanın ve ihanetin ne büyük felaketlere sebep olduğunu gördükçe kahroluyorum.

Bu işlerde TOKİ’nin de bazı şüpheli işlerinin olduğuna şahit oldum. Belki birileri merak edip araştırır da devletin kurumlarını kendi planları için şaibeli işlere sokanları bulup gerekeni yapar ümidiyle iki tanesini sizlerle paylaşacağım:

Çat’ın Kurbanlı (Erzani) köyünde bir alanda köye ismini veren bir efsane vardır. Bir alandaki koç, koyun, insan şeklindeki heykellerdir bu efsanenin kaynağı. Bu efsane, Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU’nun 1978 yılında Damla Yayınevinden çıkan “101 Anadolu Efsanesi” isimli eserinin 35, 36. sayfalarında  “Ejder ve Çoban” başlığıyla yer almıştır. Aynı yazıdan hareketle rahmetli Savaş AY, Sabah gazetesindeki köşesinde “Erzurum Dağları Kar ile Bora” başlığıyla 12 Nisan 2005 tarihinde bu efsaneyi anlatmıştır. (Bu yazı daha sonra ERVAK Başkanı Erdal GÜZEL’in kitabında da yer aldı.) Ne gariptir ki 2007 yılında dönemin valisi Celalettin GÜVENÇ’in onayı ile o koçların bulunduğu alana TOKİ tarafından köy yapılmış, koçlar ise tuzla buz olmuştur. (Gidip gördüm.) Yıllardır Çatlı hemşehrilerimden oranın bir fotoğrafını sorup duruyorum. Bulursam muhtemelen Photoshop programıyla temizlenerek dosyaya konan fotoğrafı çürütmüş olacağım. O bölgede köy kurulabilecek bir sürü alan varken neden oranın seçildiğini de anlamış olacağız.

Bir başkası ise Aziziye ilçemizdeki TOKİ konutlarının bulunduğu yerden çıkan ve ortadan kaldırılan, sadece bir tanesini bulabildiğimiz ve koruma altına alabildiğimiz haç motifli eserdir. Bu eseri önemli kılan haç motifi değil, altında bulunan ve aynısı Orta Asya’da birçok eserde (Költigin Yazıtı en bilinenidir.) gördüğümüz dağ keçisi motifidir. Bu eserlerle ilgili tutulan tutanağın da fotoğrafı elimde bulunmaktadır. Bu tutanakta bulunan eserlerin “tarihi eser niteliği taşımadığı” yazmaktadır. Muhtemelen inşaat durdurulmasın diye birilerinin talimatıyla iki gariban arkeoloğa imzalatılarak inşaatın devam etmesi sağlanmış.  (İsteyene belgeleri verebilirim.)

Not 1: İşin en garibi ise bu konularda (tarihi eserlerin korunması) en kritik görevi üstlenip tarihi bir hizmet gerçekleştiren Aziziye Belediye Başkanı Sayın M. Cevdet ORHAN, gerek belediyesinin desteğiyle yapılan “Maden ve Değerli Taşlar Sergisi” hakkında gerekse müze çalışmasında tek kelime söylememiş, anlam veremediğimiz şekilde sessiz kalmıştır. Hatta bir yazımda kafasına takılan bir şey olmuş, benimle konuşmak yerine Başkan Yardımcısı Cihan PALULUOĞLU’na benimle konuşma görevi vermişti. Bu çalışmaları başkası yapsaydı reklam üstüne reklam yapardı, kendisi hakkı olanı bile yapmıyor, bu da bana ilginç geliyor.

Not 2: Erzurum’un yazar çizer grubunun teorikte bu konuda çok fazla bilgisinin olduğunu görüyorum ama pratikte bir tanesinin bile konuyla ilgili (birkaç akademisyen hariç) tek satır yazdıklarını görmüyorum. Bu sessizliğin sebebi nedir? Yorum yazarken gösterdiğiniz hünerleri lütfen yazılarınıza da yansıtın, halkımızı bilinçlendirelim.

  • Site İçi Yorumlar

En az 10 karakter gerekli