Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Şen ailesinin acı günü..
VASATIN SALTANATI
Bugün siyaset sahnesine baktığınızda çarpıcı bir gerçekle yüzleşirsiniz:
Gürültülü olan konuşur, nitelikli olan susturulur.
Öngörülü olan dışlanır, sadakati yüksek olan hızla yükselir.
Ve vasat olan, alkışlar arasında ilerler.
Peki neden?
Çünkü vasat olan, liderliği sorgulamaz.
Düzeni bozmadan, sorulmamış sorularla muhatap olmadan yerini korur.
Zekâ ise doğası gereği sorar, eleştirir, düşünür, yön tayin eder.
Ve bu özellikler, siyasette “tehlikeli titreşimler” olarak algılanır.
Zekâ, siyasette çoğu zaman hoş karşılanmaz.
Çünkü zekâ, bilgiyle konuşur; ezberin dışına çıkar.
Zekâ, bulunduğu ortamda ölçü olur;
Ve ölçü olmak, ölçüsüzleri rahatsız eder.
Siyaset çoğu zaman zekâyı ödüllendirmek yerine, katlanılması gereken bir mecburiyet gibi görür.
Zekânın taşıdığı cesaret ve farkındalık, düzenin taşlarını yerinden oynatabilir.
Oysa siyaset, yerleşik yapılarını kolay kolay riske atmaz.
Vasat olanın en belirgin özelliği; emredileni yapmasıdır.
Ne öne atılır, ne geride kalır. Uyum sağlar.
Ve siyaset bu tür “uyumlu figüranları” sever.
Çünkü zeki olan bazen konuşur, bazen eleştirir, bazen yön gösterir.
Ama vasat olan, olanı tekrar eder; düzeni bozmadan alkışlanmayı bekler.
Bugün birçok siyasi yapıya, danışma meclisine, kurula veya teşkilata bakın…
En çok öne çıkanlar kim?
Sloganı ezberleyen, yüzeyde kalan, sorgulamayanlar.
Ve geride kalanlar kimler?
Düşünenler… Görenler… Uyarıda bulunanlar…
Zeki bir siyasetçi, sadece duymak isteneni değil, bilinmesi gerekeni söyler.
Ve bu durum, çoğu zaman rahatsız edicidir.
O nedenle:
Gerçek siyasal zekâ ya göz ardı edilir,
Ya pasifleştirilir,
Ya da kendi yolunu seçmek zorunda kalır.
Geriye kim kalır?
Susarak terfi edenler, alkışlayarak yükselenler, sessiz kalarak güven kazananlar.
Bu ülkede fikir sahibi olmak yetmez.
O fikri saklayabilecek kadar esnek, yok sayılabilecek kadar silik olman beklenir.
Yoksa siyaset seni “fazla zeki” bulur.
Ve bu, çoğu yapının kaldırabileceği bir yük değildir.
Sözün közü:
Siyaset, artık hakikati değil, popülizmi ödüllendiriyor.
İlham değil, tekrar arıyor.
İrade değil, itaat istiyor.
Ve vasat olan, bu oyunun en başarılı oyuncusu olarak sahnede kalıyor.
LAÇİN